22 Şubat 1788’de Dantzig’de dünyaya gözlerini açan Schopenhauer, felsefe üzerine yaptığı tahliller ile popülerlik kazanmıştır. Babası bir tüccardı. Arthur Schopenhauer, 1753 senesinde ülkesi bağımsızlığını kaybedip Polonya’ya katıldığı zaman, ailesi ile birlikte Hamburg’a taşınmıştır. Çocukluğunun uzun bir yarıyılını babasının yanında tüccarlık yaparak geçiren Schopenhauer, daha o zamandan ekonomi ve maliye işleri arasında gelişti. Babası 1805 senesinde […]
22 Şubat 1788’de Dantzig’de dünyaya gözlerini açan Schopenhauer, felsefe üzerine yaptığı tahliller ile popülerlik kazanmıştır. Babası bir tüccardı. Arthur Schopenhauer, 1753 senesinde ülkesi bağımsızlığını kaybedip Polonya’ya katıldığı zaman, ailesi ile birlikte Hamburg’a taşınmıştır. Çocukluğunun uzun bir yarıyılını babasının yanında tüccarlık yaparak geçiren Schopenhauer, daha o zamandan ekonomi ve maliye işleri arasında gelişti. Babası 1805 senesinde intihar ederek hayata veda etti. Annesi ise zamanının en ehemmiyetli romancıları arasındaydı. Kocası can verdiğinde hür ilişki hayatı sürdürmeye başlayan annesini kerelerce tenkit etmiş ve tepki göstermiştir. Bu süreçte dünyaca ünlü yazar Goethe ile tanıştı ve aralarında mektuplaşmalara direnen bir ilişki oldu. Annesi tarafından pek hoşlanılmayan bir şahsiyet olmuştur. Gençlik senelerinden itibaren annesi ile arası açılmış ve uzun seneler birbirlerinden uzakta yaşamışlardır. Lise ve üniversiteyi geride vazgeçen Schopenhauer somurtkan ve şüpheli biriydi. Büyük bir yalnızlık ile boğuşuyordu. Napolyon’a karşı yapılan bir istiklal savaşına gönüllü olarak katılım sağlamayı düşündü. Fakat bunun yerine felsefe alanında hekime tezleri yazma mevzusunda karar kıldı.
Bu üniversite hayatını geride vazgeçtikten sonra tüm eforu ile “İstem ve Fikir Olarak Dünya” isimli yapıtına yoğunlaştı. Dünya büyük bir savaşın eşiğindeydi ve onun yazılarını okuyamayacak kadar bitkindi. 1851 senesine kadar onlarca sınama ve kitap yazdı. Çoğunun kese kağıdı olarak kullanıldığını gören Schopenhauer, yılmadan yazmaya devam etti. Üniversiteler onun yazdığı kitapları gözardı ederek ilgilenmiyordu. Büyük bir sabır ile yazılarını yayınlamaya devam ederek zaferi tutmayı amaçladı. Nihayetinde 1815 senesinde Avrupa ümitsizliği dile getiren bu felsefe adamına dönerek beğeni yakalamaya başladı. Dünyanın dört bir yanından arkadaşlar edindi ve büyük felsefecilerin alaka odağı oldu. 21 Eylül 1860 tarihinde yalnız başına kahvaltı ederken masada ölü halde bulundu.
Arthur Schopenhauer müziğe büyük bir ilgi duyardı. Hem yaşantısında hem de bir çok yazısında yer verirdi. İnsanın, varoluş acısından ancak sanat ile kurtulabileceğine inanırdı. Ona göre müzik, öbür sanat dallarında olduğu gibi, bir duyguyu veya bir düşünceyi bütün anlamı ile simgelemez. Tersine müzikler, keyiflerin, yeislerin, acıların, ürküntülerin, hazların kendisini dile getirirdi. Müzik, Gerçekdan bir duygu ya da düşüncenin kendisini önümüze serer. Schopenhauer için sanat, insanın içinde olan tabiatı, soyut biçimde alana getirir. Müziğin, öbür bir ekip sanat alanlarından değişik ve daha evrensel olan bir dili olduğunu korunmuştur
Kadın husumeti bir çok feylesof ya da tahlilci için bir araştırma mevzusu olmuştur.
Düşünceleri:
-Mizaç, us dâhilinde değil, istem dâhilindedir. Mizaç, emel ya da tutumun kesintisizliğidir; bunlar istemdir. Ulus nezdinde “vicdanın” “kafaya” seçim edilme durumu Gerçekdur. İyi istemin ya da iyi amacın duru bir akıldan daha derinde ve güvende olduğu öğrenilmektedir. “Cingöz,” “bilgiç”, “uyanık” gibi laflar, şüphe ve hor görüyü ifâde eden laflardır. “Aklın parlak bir ekip kaliteleri hayranlıklar uyandırır; hiçbir zaman sevgiyi uyandırmaz” ve “tam dinler, istem veya vicdanın üstünlüğü için mükâfat taahhüdünde bulunur, kafa ya da kavrayışın üstünlükleri için ise hiç bir şey.” Beden bile, istemin bir yapıtıdır. Muhakkak bilinmez bir hayat dediğimiz istem ile itilen kan, embriyonun canlı vücudunda oluklar açıp kendi damarlarını burada alana getirir. Oluklar daha da derinleşip kapanarak atardamarları ve kan damarlarını geliştirir. Yakalamak istemi eli ve yemek istemi ise sindirim yolunu geliştirdiği gibi, öğrenme ve araştırma istemi de beyni oluşturur ve geliştirir. Gerçeksu, bu çifte istemler şekilleri ile beden şekilleri, tek bir süreç ve hakikatin iki değişik yanıdır yalnızca. Bu ilişki, duygu ile vücudun farklılıklarının bir tane karışık tamı alana getirdiği coşku anında iyi görülür.
-Şuur dışılık, her şeyin başlangıçta olan en natürel durumudur, aynı zamanda bir esastır. Ondan muhakkak varlık cinslerine bakıldığı zaman azami olgunlaşma şekli olarak şuur doğar. Bu nedenden bilinçdışılık her zaman baskın olmaya devam eder. Dolayısıyla, bir hayli var oluş şuursuzdur; fakat Güncelden de yaratılışların ya da istemlerin kanunlarına göre şekillenir ve buna göre davranırlar. Nebatlar muhtemelen pek cılız olan şuurumsu bir şeylere sahiptirler; en alt hayvan cinslerinde dahi şuurun gün doğuşu vardır. Ama tüm hayvan dizilerinden geçip insan usuna geldikten sonra dahi, nebatların bilinçdışılık durumu Güncelden de esasta kalmakta ve uyku zorunluluğu durumunda görülmektedir.
-Her bir eş kendinde olan hataları gidererek nötr bir duruma getirecek bir başka eş arar. Onları irsiyet ile aktarmaktan da korkar. Vücudu cılız olan bir adam, güçlü güçlü olan bir kadın arar, her insanın esasta eşinde hoş gördüğü şeyler, kendinde mevcut olmayan şeylerdir. Hatta kendisinde olanlara karşıt olan bir ekip yetersizlikleri dahi hoş bulabilir. Fertlerin vücutsal kaliteleri, karşı türün tipini elden geldiğince düzenlemek emeli ile, birinin özel ya da harikulade olarak öbürünü bitirilmesi şeklinde olabilir. Bu surattan yalnızca onu ister. Vücudumuzun her kısmını dikkatle araştırıp gözden geçirirken derin şuurlu durumumuz, güzelimize giden bir kadına bakarken ince eleyip sık dokuma durumumuz ona olan isteğimizin yansımalarıdır. Her fert doğurma ya da doğurtma yaşından uzaklaştığı ebatta, karşı türe olan alakasını kaybeder. Hoş olmayan bir gencin, Güncelden de kendine özgü bir sürükleyiciliği vardır; genç yaşta olmayan bir hoşun ise hiç bir çekici yanı yoktur. Her bir âşık olma eyleminde aranan bireyin muhakkak kalitede ferdin bir imali olduğunu, gayesinin aşkına aşkla karşılık vermesi olmayıp onu ele geçirmek biçiminde olduğu aslı vardır.