Şair, siyasetçi, hekim, feylesof ve pehlivan olarak öğrenilen Rıza Tevfik, 1869 senesinde günümüzde Bulgaristan ülkesinin hudutları içerisinde olan, o senelerde ise Edirne’nin bir kasabası olan Cesir’de dünyaya gözlerini açtı. Yaşamı botunca güçlüklerden kaçmayıp onlarla gayret eden Rıza Tevfik, bilgiye dinlediği merakın yanı gizeme, bir hayli sanat alanına ilgi duymuş özellikle lisan mevzusunda kendini ileri seviyeler taşımıştır. Sekiz değişik dili görüşebiliyor, okuyor ve yazabiliyordu. Tüm bu kabiliyetlerinin yanı gizeme o kendisini en hoşlandığı ve en zevk aldığı feylesofluk sıfatını seçim etmiş ve her daim imzası olarak kullanmıştır. Yaşamı renkli yaşayan ve çoğu zaman güçlüklerin üstesinden gelen şairin nasıl bir hayata dahil olacağı neredeyse alnında çizilmişti.
Okulu Sultaniye mektebinde öğretmenlerinin alakasını sürüklemiş fakat yaptığı haylazlıklardan dolayı mektep yönetimi ile arası açılmış ve iki sene sonra eğitim sürecini yarıda vazgeçip Gelibolu’da babasının yanına taşınmıştır. Yapı itibari ile çoğu otoriteyi elinin tersi ile itmiş ve baskın eforlara karşı her daim gayretçi olmuştur. Yenemeyeceğiniz bir otorite sizi döver, yumruklar karşı tarafı yıkamıyorsa sizi yoruyor demektir’ lafını söylemekten geri durmamıştır. Tüm bu baş kaldırışları, dik kafalılığı ve otoriteye boyu eğmemesi ona farkında olmadan hasarlar veriyordu. Bu gidişat ondaki şairliği ortaya çıkarsa da bu cümbüşlü günleri çok uzun sürmeyecek ve babası onu Gelibolu Rüştiyesi’ne kaydolacaktır. Her ne kadar mektepten kaçmak için fırsat gözleyip muhtelif taşkınlıklar sergilese de mektebini besbelli zekâsı sayesinde derece ile tamamlar. Mektebi tamamlayınca Okulu Mülkiye’ye kaydını yaptırarak eğitim yaşamına devam eder. Henüz on yedi yaşında olsa da gazetelere yazılar yollamaya başlamış ve yazıları bir hayli okurun ilgisine sürüklemiştir. Hür eğitim kavrayışını temel eğitim siyaseti olarak sürdüren bu mektep feylesofların yetiştiği hürlükçü bir mektep olarak dikkat toplamıştır. Fakat idare öğretmenleri izledikleri bu siyaset suratından ihraç etmiş ve Rıza Tevfik başkaldırdığı için idare tarafından mektepten atılmıştır. Bu gidişat onun imtihanlara girip yüksek zaferler sağlamasına mani olamamış ve imtihan neticesinde tıbbiye kazanarak ilk unvanını almıştır. Hekimlik işini sürdürürken politikaya girmiş, 38 yaşına gelince İttihat ve Terakki toplumuna girmiş ve 1908 senesinde Edirne mebusu olarak vazifeye soyulmuştur. Balkan savaşının İttihatçılar sebebi ile çıktığına inanması sebebi ile Toplum ile yol ayrımına gelmişlerdir.
Sarih mekanlarda yüksek sesle ulusa hitabe verdiği için bir polis tarafından ihbar edilmiş ve kısa süreli bir mapus cezası yemiştir. Çıktığında güreşe merak salmış ve spora olan alakası günden güne çoğalmıştır. Sonrasında savaş sürecine giren ülkede iktidara gelmiş ve Sevr Antlaşması’na imza atmıştır. Talebelerinin tepkileri sebebi ile İstanbul Üniversitesi’nde ki öğretmenlik vazifesine son vererek 1922 senesinde ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Kahire’ye gitmiş ve orada 17 sene süresince yaşamıştır. Buradan Lübnan‘a gelerek bir müddet burada kalmıştır. 1943 senesinde bağışlama çıkmış ve senelerce özlemini sürüklediği Türkiye’ye geri dönmüştür. 1949’da şiirlerini Serab-ı Ömrüm adlı kitabında toplayarak Lefkoşa’da basmıştır. Aynı senenin Aralık ayında yaşama gözlerini yummuştur.
Uçun Kuşlar Şiirinden Bir Mısra:
“-Uçun kuşlar uçun doğduğum yere,
-Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.
-Ormanlar koynunda serin bir ırmak,
-Dikenler içinde sarı gül vardır.”