Anadolu’da geçmişten günümüze nice büyük sanatçılar yetişmiş fakat pek azı lafının apaçıklığını vicdanının fobisizliğiyle birleştirip yaşamın parasal zenginliklerini bir tarafa itebilmiştir. Neyzen Tevfik Diyojen’le başlayan bilgelikle yoğurulmuş hicvin yüzyılımızdaki son büyük ve güçlü halkasını temsil etmektedir. Terbiyeyi camiada Neyzen Tevfik olarak öğrenilen sanatçının reel ismi Tevfik Basitli’dır 1879’da Bodrum’da orta halli bir memur çocuğu olarak […]
Anadolu’da geçmişten günümüze nice büyük sanatçılar yetişmiş fakat pek azı lafının apaçıklığını vicdanının fobisizliğiyle birleştirip yaşamın parasal zenginliklerini bir tarafa itebilmiştir. Neyzen Tevfik Diyojen’le başlayan bilgelikle yoğurulmuş hicvin yüzyılımızdaki son büyük ve güçlü halkasını temsil etmektedir.
Terbiyeyi camiada Neyzen Tevfik olarak öğrenilen sanatçının reel ismi Tevfik Basitli’dır 1879’da Bodrum’da orta halli bir memur çocuğu olarak dünyaya gelen Tevfik, 13 yaşında babasının görevi sebebiyle İzmir’in Tümörle ilçesine taşındı. Burada geçirdiği epilepsi krizlerinin rehabilitasyonu için 19 yaşında annesiyle beraber İstanbul’a geldi. 23 yaşında Mısır‘a gitti. 29 yaşında tekerrür İzmir’e döndü. Ardından da Güncelden yolu İstanbul’a düştü. Hayatını yitirdiği 28 Ocak 1953 senesine kadar yaşamı çoğunlukla İstanbul’da geçti.
Daha ufak yaşlarda babasının gittiği kahvehanede bir ney ustasının üflediği neye hayran kalarak neyzen olmak istedi ama babası eğitimini aksatacağı fikriyle buna karşı çıktı. Sonradan ilerleyen epilepsi hastalığın rehabilitasyon etmek için gittikleri hekimler tarafından “üzerine gidilmemesi, sevdiği şeylerle zaman geçirmesine izin verilmesi” nasihati üzerine kendini neyzenliğe adaması için fırsat ayağına gelmiş oldu. Ayrıca kardeşinin aktardığına göre kesintisiz hareketli ve haşarı olan Neyzen, mahalle çocuklarıyla güreşe de pek tutkulu olduğundan, bir gün bir kolunu kırdığı için, bu kırılan kol onu ney çalmaya daha ergonomik hale getirmiştir.
Şairin babası eğitimi için onu özellikle seçkin mekteplere yollamış, o bu mekteplerde gerek tanıştığı sanatçılar gerekse de kendi gayretleriyle kendini yetiştirmiştir. İzmir’de bulunduğu senelerde kendiliğindene Farsça bilip İzmir Mevlevihanesi’ne girer. İzmir Mevlevihanesi yarıyılın İstibdat idaresinin sürdüğü aydınların uğrak yeridir. Neyzen Tevfik burada tasavvuf alanının önde gelen kişilikleri olan Ruhi Baba, Şair Eşref, Tevfik Nevzat ve Tokadızade Sekip gibi pek çok ünlü adla tanışma fırsatı bulmuştur. Onlardan Türkçe, Farsça ve Arapça gibi muhtelif dersleri almıştır. İzmir’den sonra 1898’de babası Neyzen’i İstanbul’daki Fethiye Medresesi’ne yollar. Neyzen Tevfik İstanbul’da Galata ve Güncelkapı mevlehihanelerinde zamanını geçirir. Bu arada koyu dindar görüşleriyle tanınan Mehmet Akif Ersoy’la tanışır. Neyzen Mehmet Akif’e ney, Mehmet Akif ise Neyzen’e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretir. Bu arada Mehmet Akif sayesinde yarıyılın seçkin müzisyen ve edebiyatçılarıyla tanışır. Bunların arasında Musa Kazım Efendi, Ahmet Mithat Efendi, Maullim Naci, Şair Şeyh Niteliği, İbnülemin Mahmut Kemal, Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Rasim, Tevfik Fikret, Tanburi Cemil, Hacı Arif Bey ve Yunus Nadi de vardır.
Neyzen Tevfik Osmanlı yarıyılında istibdata ve her türlü yolsuzluğa karşı sert ve apaçık tenkitler getirmiş bu bu surattan sık sık takibat ve göz altılara maruz kalmış bu baskılardan usandığı 1903 senesinde bir gemiye binerek Mısır’a kaçmış ve ömrünün 7 senesini burada geçirmiştir. Burada bulunduğu senelerde Şair Eşref’le tanışmış ve özellikle etkilenmiştir ondan. Mısır’da bulunduğu bu senelerde tasavvufta da güçlü bir derinleşme içine giren sanatçı Bektaşiliğin beş ehemmiyetli üniversitelerinden biri Kahire’de Mukaddime Tepesi’ndeki Kaygusuz Abdal Dergahı’nın sıkı müdavimlerinden biri olmuştur.
Şair II.Meşrutiyetin duyurusundan sonra döndüğü Mısır’dan güçlü bir tasavvufi ve bilgelikle harmanlanmış apaçık diliyle yarıyılın edebiyat yaşamına dahil olur. Bütün de bu senelerde annesinin ısrarı ile Cemile Hanım’la evlenir ve bir kızı olur. Ancak konutluluğu yürümez ve kızı üç aylıkken son bulur. Yaşamı hakkında bilgi verilen kaynakların bir haylisinde bu konutluluğu üzerinde pek durulmazken şair kendisinin bohem hayatına katlanamayıp konutu terk eden eşine büyük bir sevgi ve özlem dinlemektedir. Aşkı o derece güçlüdür ki bütün de onun engin müsamahalı ve kalender şahsiyetinin yansıması olarak şöyle bir not söylenti edilir hakkında: Alkolü çok içtiği için Güncelden Bakırköy Us Sağlık Kurumu’ne kaldırıldığında, karısının ikinci kocası da orada uyuyormuş, kazara onunla tanışmış, ahbaplık kurmuş. O’nu Dr. Mazhar Osman’a ibraz etmiş ve: “Bu adama iyi bakın, iyileşsin ki, benim şimdi sövdüğüm bir insanı mutlu etsin.” demiş. Ayrıca “BIRAKTIM SENDEN!” isimli şiirini de eşine ithafen yazdığı söylenir.
BIRAKTIM SENDEN!
Dolaşıp durdum haraplar gibi,
Kah sahillerde kah sokak boylarında.
Hayal kurup sen diye,
Ağaçlara dağlara taşlara sarıldım,
Elleri güldürecektim halime.
Hıyanetin usuma geldi,
Bıraktım!
Açıp ellerimi dilendim Allah’a!
Bir kezcik yakalamak için ellerini.
Koklamak için saçlarını,
Adaklar adayacaktım Evliyalara!
Umursuzluğun usuma geldi,
Bıraktım!
Kahırdan başka ne vardı sanki verdiğin?
Acıları zevk alır hale getirmiştin.
Yinede görmek için seni İblise uyup;
Bir daha bozacaktım andımı.
Vedalaşmadan gidişin usuma geldi,
Bıraktım!
Paylaştığımızı sandığım
Hoş günler hatırına.
Şuçlu benmişim gibi,
Bağışlama dileyecektim gözlerine bakıp,
Her türlü cezana razı olacaktım.
Boynumu büküp,
Bir daha gelecektim kapına.
Başkasını beğendiğin usuma geldi,
Bıraktım!
Cumhuriyet senelerinde ise devrimlere karşı gelenlere karşı hicvini kullanmış; haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazmıştır. Bir Hayli kez hapsedilmiş, ama kısa vakit sonra hür vazgeçilmiştir.
Cumhuriyet’deri sonraki şiirlerinde Atatürk hayranlığı ve Cumhuriyet Devrimlerine bağlılığı özellikle şiirlerinde kendini göstermektedir.
Neyzen Tevfik tarikat olarak Bektaşiliğe dahil olmakla beraber Mevlevi dergahlarında uyuyup kalkmış, bütün bir kalenderi ve Melami gibi yaşamıştır. Hemen hemen cemiyetin her kesimi tarafından beğenilip sayılan biri olmuştur.
Dünya mülküne tamah etmeyip lafını dosGerçek söyleyen pek az simalardan biri olarak edebiyat dünyamızda adı ebedileşmiştir. 28 Ocak 1953’te İstanbul’da hayatını yitirdi. Beşiktaş ‘taki Sinan Paşa Camii’nde cenaze namazı kılındı. Ortamdaki sokak ve caddeleri dolduran profesörler, memurlar ve bazı ileri gelenlerin yanında kendilerine çeki kumpas vermeye çalışmış ayyaşlar ve cadde serserilerinden oluşan büyük bir kalabalığın eşliğinde Kartal Merkez Kabirliğine defnedildi.
Sanatçı her ne kadar yaşarken derli dolu bir şeyler kaleme almasa da şiirleri Hiç 1919, Azab-ı Mukades 1949 isimli kitaplarda bir araya getirilmiştir.Güncelden ulus arasında ona atfedilen onlarca fıkrası mevcuttur.