Asıl adı Marianna Wladimirowna Werewkina olan Werefkin, 1860 yılında Moskova’nın 120 mil güneyindeki küçük bir şehir olan Tula’da, Rus soylu zengin bir ailenin üyesi olarak dünyaya geldi. Babası Rus Ordusu Ekaterinburg Alayı’nın komutanı iken, annesi barones ve ressamdı. Werefkin’in çocukken sanat yeteneğini fark eden ebeveynleri, 14 yaşından itibaren özel çizim dersleri almalarını istedi. En önemli […]
Asıl adı Marianna Wladimirowna Werewkina olan Werefkin, 1860 yılında Moskova’nın 120 mil güneyindeki küçük bir şehir olan Tula’da, Rus soylu zengin bir ailenin üyesi olarak dünyaya geldi. Babası Rus Ordusu Ekaterinburg Alayı’nın komutanı iken, annesi barones ve ressamdı. Werefkin’in çocukken sanat yeteneğini fark eden ebeveynleri, 14 yaşından itibaren özel çizim dersleri almalarını istedi. En önemli Rus Realist ressam olarak kabul edilen İlya Repin onun öğretmeni olarak görev aldı ve on yıl boyunca Werefkin’e eğitim verdi. Yaz aylarını ailece Litvanya’daki Blagodat Malikânesi’nde geçirdiler.
1892 yılında, Repin aracılığıyla, Werefkin aile malikânesine katılan ressam Alexej Von Jawlensky ile tanıştı. Her ikisi de birçok sanatsal ilgiyi paylaştı ve uzun yıllar sürecek olan derin yaratıcı saygıya dayalı bir arkadaşlık geliştirdi. Werefkin, kendisi için başarılı bir kariyer oluşturdu: Rus sanatının çeşitli kolektif sergilerindeki çalışmalarıyla, geniş Realist geleneğindeki portreleri için “Rus Rembrandt” olarak anıldı.
1896’da Werefkin babasını kaybetti. Aynı yıl, Jawlensky ile birlikte hareketli bir sanat topluluğunun üyesi olarak Münih’e taşındı. 1897’de Wassily Kandinsky üyeleri arasında saymış olan gayri resmî bir sanatçı olan St. Lukas Kardeşliği’ni kurdu. Gelişmekte olan dışavurumcu tarzıyla, geleceğin sanatının yaratıcı temelinde “duygunun” olacağına inanıyordu. Münih sahnesinin önemli bir kuramcısı haline geldi. Werefkin Fransızca’da “Lettres a un Inconnu” (‘Yabancılara Mektuplar’) başlıklı bir dergide yazdı. Tutkularını, hayal kırıklıklarını, estetiği ve etik olan fikirlerini paylaştı. Bu dergi, idealist kişiliğinin ve hayal gücüne verdiği vurguların bir belgesi olarak kabul gördü.
Werefkin, Henri Matisse ve Nabis’in resimlerinden derinden etkilendi. İlk dışavurumcu eserleri olarak tarif edilebilecek canlı renkleri kullandığı eserler yarattı.
1908 yılında Münih’in güneyinde yer alan küçük Bavyera kasabası Murnau am Staffelsee’ye taşındı. Burada, soyut sanatın görsel dilini geliştirmeye başlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle, ilk önce Cenevre yakınlarındaki bir bölgeye, ardından Zürih’e hareket ederek, en sonunda tarafsız bir bölge olan İsviçre’ye göç etti. Savaşın sona ermesiyle, tekrar küçük göl yakınındaki Ascona kasabasına taşındı; ticari kartpostallar ve posterler aracılığıyla geçimini sağladı. 1924’te The Big Bear (Ursa Major) adlı sanat grubunu kurdu.
1938’de Ascona’da hayata gözlerini yumdu.
Kadınların modern sanata katılımı konusundaki sınırların kırılmasında çok önemli bir rol oynadı. Gençliğinde öğrendiği sosyal ve dinsel farkındalık ilkelerini, soyutlamayla insan ruhunu ifade etmenin Güncel bir yolunu buldu. Çalışmaları sık sık karartılmış, kamburlaşmış siyah figürlerle doludur, genellikle kadınlar, yoksullaşan şehir sakinleri ve işçiler vardır.
En önemli eserleri:
Helene Portresi, Eve Dönüş, Öz Portre, Litvanya’da Şehir, Fırtına Rüzgârları, Rag ve Kemik Adamı, Keşiş, Sonbaharda Okul, Kızıl Şehir, Patenciler