Hans Asperger Biyografisi
Doktor, psikiyatr Hans Asperger, özellikle çocuklarda görülen ruhsal bozukluklar ile ilgili çalışmaları ile tanınır.
Hans Asperger, 18 Şubat 1906 tarihinde Avusturya‘nın Hausbrunn kentinde doğmuştur. Tam adı Johann Friedrich Karl Asperger’dir. Şehirden çok da uzak olmayan bir çiftlikte büyüdü. Dindar bir Katolik Hıristiyandı. Hans Asperger Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi ve Çocuk Psikolojisi alanında araştırmalar yaptı. 1931 yılında mezun oldu ve Viyana‘daki Üniversite Çocuk Hastanesi kliniğinde eğitim bölümünün müdürü oldu.
Mayıs 1931’den itibaren Viyana Üniversitesi Çocuk Kliniği’nde görev alan Dr. Hans Asperger, 1938’de Nazi Almanyası’nın Avusturya‘yı ilhakının ardından, Nazi Alman Doktorlar Derneği, Alman Emek Cephesi, Nazi Halkın Refahı Teşkilatı’na üye oldu.
Hans Asperger, 1944 yılında gözlemlediği çocuklardan dördünde ” Otistik kişilik özellikleri ” saptadı. Söz konusu çocuklar klasik otistik kalıplarına birebir uymuyorlar fakat Otizm üçlemesinde yer alan iletişim, etkileşim ve hayal gücü aksaklıklarının tümünü birden sergiliyorlardı. Empati yoksunluğu, arkadaş edinmede yetersizlik, özel ilgi alanında aşırı yoğunlaşma ve sakar hareketler çocukların sergiledikleri ortak davranış özelliklerinden birkaçıydı. Çocukların sahip oldukları otistik özellikler ve buna bağlı özel yeteneklerin yetişkinlik çağlarında da devam ettiğini tespit eden Hans Asperger, otizm alanında ayrıca çalışmalar yapmıştır.
Hans Asperger, 2. Dünya Savaşı sonlarına Gerçek Hemşire Victorine ile birlikte otistik özellikler gösteren çocuklar için bir okul açtı. Açtığı bu okul bir bombardıman sırasında isabet alarak yıkıldı, hemşire Victorine öldü, Hans Asperger’in ilk çalışmalarının yer aldığı birçok döküman kayboldu yada yok oldu.
2. Dünya Savaşından sonra 1945 yılında Viyana Üniversitesi‘nde akademik kariyerine tekrar başladı. 1946 – 1949 yılları arasında Viyana‘daki pediatri kliniğinin müdür yardımcı olarak görev yaptı. 1949 yılında 5 yıllığına Avusturya‘nın Innsbruck kentinde “Osterreichischen Arbeitsgemeinschaft fur Heilpadagogik” pediatri kliniğinin müdürü oldu.
26 Haziran 1962 tarihinde Viyana hastanesinin pediatri kürsüsüne atandı ve 1977 yılında emekli olana kadar bu hastanenin müdürlüğünü yaptı.
Hans Asperger, psikolojik rahatsızlıklar üzerine yaptığı çalışmalar ancak ölümünden sonra dünyada ünlenmiştir. 1980’lerde çalışmalarına ilgi arttı ve bazı çevreler tarafından otizm spektrum bozuklukları dalı altında kabul edildi. Asperger sendromu (AS) ismi ölümünden sonra onuruna verilmiştir.
Uzun yıllar görmezden gelinen Hans Asperger’in çalışmaları, ölümünden kısa bir süre sonra 1981 yılında İngiliz araştırmacı Lorna Wing “Asperger Sendromu” terimini onun çalışmalarını referans göstererek kullandı ve Asperger Sendromu bilim çevrelerince tanındı.
Otizmin bir türü olan Asperger Sendromu’nu tanımlayarak bu farklılığa adını vermiş olan Hans Asperger’in, Nazilerin engelli çocukları öldürme programına yardım ettiği ileri sürüldü.
Hans Asperger, 1935 yılında Hanna Kalmon ile evlendi; 4 kızı bir oğlu oldu. Gertrud (1936 doğumlu), Hans (1938 doğumlu), Hedwig (1940 doğumlu), Maria (1946 doğumlu) ve Brigitte (1948 doğumlu).
Hans Asperger, 21 Ekim 1980 tarihinde Viyana, Avusturya‘da 74 yaşında ölmüştür.
Asperger Sendromu:
Asperger sendromu; bir grup nörolojik bozukluk olan otizm spektrum bozuklukları grubunun bir alt türünü oluşturan sağlık sorunudur.
Algılama ve sosyal etkileşimde kendisini gösteren bir rahatsızlık olan Asperger Sendromu, zayıf iletişim becerileri, takıntılı ya da yineleyici rutinler, sakarlık gibi belirtiler veriyor.
AS ’lilerin konuşma becerilerinde gecikme ve dikkate değer anomaliler olmasa da kelimeleri Gerçek anlamıyla yorumlama ve nüansları yanlış anlama, yalnızca konuşana anlamlı gelen metaforları kullanma, işitsel algılama bozuklukları, sıradışı bilgiçlik taslayan, formel ve idiosinkratik konuşma ve ses şiddeti, tonlama, prozodi ve ritim farklılıkları görülebiliyor.
(Asperger Sendromu) AS’lilerin büyük çoğunluğu zamanla farklılıklarıyla başa çıkıyor.
İsmini 1944 yılında hastalığı ilk kez tanımlayan Dr. Hans Asperger ’den alan bu sendrom, temel olarak insanlarla iletişim kurmada güçlük oluşturmasıyla karakterizedir. Bununla birlikte takıntılı davranış ve düşünceler de söz konusudur. Güçlü entelektüel yetenekleri ve sözlü dil becerilerinin daha iyi olması ile diğer otizm spektrum bozukluklarından ayrılan Asperger sendromunda bireyler genellikle normal veya üstün zekalıdır. Asperger sendromu tanısı alan çocuklarda eğitim ve gelişim sürecinin iyi yönetilmesi ile birlikte özel bir eğitim ihtiyacı oluşmaksızın normal sınıflarda eğitim almak, yetişkinlik döneminde normal bir sosyal yaşam ve iş hayatı edinmek mümkündür.
Asperger sendromu, önceleri tek başına bir sendrom olarak tanımlanmış olsa da günümüzde otizm spektrum bozuklukları grubuna dahil edilmiş bir gelişimsel bozukluktur. Fakat halen çoğu hekim tarafından Asperger sendromu teşhis olarak kullanılmaktadır, Diğer otizm spektrum bozukluğu türlerinden en önemli farkı ise Asperger ’de entelektüel veya dil becerilerine ilişkin bir bozukluğun bulunmamasıdır.
Asperger sendromlu çocuk ve gençlerde görülen temel sorunlara örnek olarak sosyal anlamda başkaları ile ilişki ve iletişim kurmakta zorlanma, tekrarlayıcı katı davranış ve düşünce kalıpları oluşturma gibi durumlar verilebilir. Bu kişilerde okul ve iş performansı oldukça iyi olabilir, bu ortamlarda kişiler ile sorunsuz bir biçimde konuşabilir. Fakat mimikler, beden dili, mizah ve imalar gibi incelikli iletişim yollarını anlamakta zorlanır. Bir ilgi alanı veya belirli bir konu üzerinde saatlerce düşünmelerine ve konuşmalarına rağmen somut olarak çok küçük bir dizi etkinlik Gerçekleştirebilirler. Öyleki bu ilgi alanları onlar için bir hobi veya zamanı verimli geçirme yolu olmak yerine takıntılı bir düşünce veya günlük yaşamı zorlaştıran bir saplantı haline dönüşebilir.
Vakaların çok büyük bir kısmında ilk belirtiler 5-9 yaşlar arasında ortaya çıkar ve teşhis bu aşamada konulur. Erkeklerde kızlara oranla daha yaygın görülen Asperger sendromu veya genel olarak otizm spektrum bozukluğunda kesin bir tedavi yöntemi yoktur. Fakat erken teşhis ve müdahale, çocukta sosyal bağlantılar kurma potansiyelinin artması ve sağlıklı, üretken bir yaşam sürmesi olasılığını önemli ölçüde artırır.