Wilhelm Leibniz 1646’da Almanya‘da doğmuş ünlü matematikçi ve feylesoftur. Newton‘dan once kalkülüsü bularak ondan evvel yayımladı. Günümüz matematikçileri çoğunlukla Leibniz’in notasyonunu kullanmaktadır. Ayrıca kinetik enerji kavramını da ilk Leibniz kullanmıştır. Matematiksel mantığı da bulan Leibniz en ünlü matematikçilerden biri olmasının yanında en ünlü feylesoflardan da biriydi. Leinzig Üniversitesi’nde eğitmenlik yapan bir din felsefe profesörünün oğluydu. […]
Wilhelm Leibniz 1646’da Almanya‘da doğmuş ünlü matematikçi ve feylesoftur. Newton‘dan once kalkülüsü bularak ondan evvel yayımladı. Günümüz matematikçileri çoğunlukla Leibniz’in notasyonunu kullanmaktadır. Ayrıca kinetik enerji kavramını da ilk Leibniz kullanmıştır. Matematiksel mantığı da bulan Leibniz en ünlü matematikçilerden biri olmasının yanında en ünlü feylesoflardan da biriydi. Leinzig Üniversitesi’nde eğitmenlik yapan bir din felsefe profesörünün oğluydu. Daha talebelik senelerinde iken 21 yaşında profesörlük öneriyi aldı. Fakat hayatın içinde olmak istediğinden bu teklifi yalanladı. Hayatının büyük bir kısmını bir aile tarihçisi olarak diplomat kütüphaneci ve bir saraylı olarak Dük’lerin hizmetinde geçirdi. Tam bu sıfatlar ile muhtelif yolculuklara katıldı. Leibniz’in herkesin tanımış olduğu ve hayranlık dinlenen bir sima haline gelmesini yayımlanmış olan yolculuk yazıları sağlamıştır.
Leibniz tam bu süreçlerde saklı saklı çalışarak o yarıyılda yayınlanamayacak bir ekip eserler ortaya çıkardı. Kumpassız anekdotlar alıyordu ve bu gidişatı “Bir şey yapıyorum, birkaç ay geçince neredeyse hepsini unutuyorum. Tüm bu anekdotlar arasında kaybolduğumda her şeyi yine yaşamam gerekiyor” biçiminde ifade ediyordu. Spinoza gibi bir feylesof düşüncelerini okura özenli ve bitirmiş olarak sunarken Leibniz okuyucusunun gidişatı çok daha güçtür, zira parçaları bir araya getirmesi gerekmektedir.
Leibniz tam asılların kesinlikle iki değişik mana cinsinden birine ait olacağını öne sürdü. Usçu reeller ve olgusal reeller olarak iki mana cinsi tanımlar Leibniz. Günümüz felsefe tarihinde bu hakikatliklere analitik önerme ve sentetik önerme adı verilmektedir. Bu mana Kant felsefesinin merkezine oturdu ve anlamsal pozitivizm ismi verilen akımın esasını oluşturdu. Bu ayrım aynı zamanda ehemmiyetli bazı olumsuz neticeler de doğurmaktadır. Başka Bir Deyişle analitik bağlamda Gerçek olan bir önerme yalanlanırsa kendisi ile çelişir, bu nedenle Gerçek olması imkânlı değildir. Sentetik açıdan doru olan bir önermenin reddi kendisi ile çelişmez. O Gerçek ya da yanlış olabilecek bir başka sentetik önermedir, bu sebeple birinci önerme imkânsızdır, ikincisi ise muhtemeldir.
Leibniz çağdaş felsefeye olası seçenek dünyalar ismi verilen bir kavramı da soktu. Bu kavrama göre bir insanın her bir elinde üç ya da altı parmağın bulunması ihtimal dâhilindedir. Fakat aynı anda hem altı parmağı hem de üç parmağa sahip olmak muhtemel değildir. Bu sebeple bir ihtimalin hakikatleşmesi öbürünü yasaklamaktadır. Bu vaziyet de bizi birbiri ile bağdaşmayan ihtimallere karşı bağdaşan ihtimaller kavramını anlamaya sevk etmektedir. Birbiri ile geçimli olan bir dizi ihtimalin toplamı olası bir evren oluşturur ve bu biçimde baki geçimli ihtimaller dizisi bulunmaktadır. Yaradanın bu dünyayı isteyerek yarattığına fakat yanılgısız bir varlık olduğu için en olası dünyayı oluşturduğuna inanmaktaydı. Özgür istem ve birliktesi getirmiş olduğu çilenin ve makûsluğun olduğu bir dünya özgür istemin olmadığı bir dünyadan yeğdir. Bu vaziyet bunca makûsluğun olduğu bir dünyayı neden yarattığı sualini sarihler kalitededir. Onun söylediği en ehemmiyetli laflardan biri de “ruh yok edilemez bir evrenin aynasıdır.” ifadesidir. Leibniz hareketi ondan evvel gelen düşünürlerden değişik yorumlayarak maddenin tabiatına içkin bir şey olarak nitelendirdi.
Leibniz feylesofların feylesofu deyimi ile nitelendirilebilir. Yapıtlarının çoğu profesyonel okuma tekniği gerektirir. Öbür feylesoflar üzerinde sansasyonel bir nedeni de budur.