İspanyol edebiyatının yetiştirdiği en büyük sanat adamlarından biri olan Lorca, kısa, çok yönlü ve gizeme dışı yaşamıyla dünya edebiyatının da unutulmaz adlarından biridir. O her ne kadar şiirle anılan bir olsa da , şiiri kadar fotoğrafları, tiyatroları ve müzikal yapıtlarıyle de edebiyata damgasını vurmuştur. Tarih kokan Fuente Vaqueros’un sıcak bir haziran ayında dünyaya gelen Lorca […]
İspanyol edebiyatının yetiştirdiği en büyük sanat adamlarından biri olan Lorca, kısa, çok yönlü ve gizeme dışı yaşamıyla dünya edebiyatının da unutulmaz adlarından biridir. O her ne kadar şiirle anılan bir olsa da , şiiri kadar fotoğrafları, tiyatroları ve müzikal yapıtlarıyle de edebiyata damgasını vurmuştur. Tarih kokan Fuente Vaqueros’un sıcak bir haziran ayında dünyaya gelen Lorca , sanki kımıl kımıl bir sanat ve siyaset sahnesinde dünyaya gelmiştir. Hani tarihin sıradan zamanlara göre daha süratli ,daha olaylı yaşandığı o ateşten çemberlerinin yuvarlandığı yarıyılları vardır ya , işte Lorca da o ateşten çemberler içinde bir yaşam macerasıyla sanatın parlak meşalesini taşımıştır ömrü boyunca.1899’da tarihi Grenada’da hayata merhaba diyen Lorca yine Grenada’da hayata elveda demiştir. Sanatındaki ve yaşamındaki kararlı duruşunun kıymetini yaşamıyla ödeyen ender sanatçılardan bir olarak dünya edebiyatının gökyüzünde bir yıldız olmuştur..
Ana Hatlarıyla Lorca’nın Yaşamı
Lorca, bir sanatçı için dünyaya gelinebilecek en bereketli topraklarda ve şartlarda dünyaya geldi. Babası varlıklı bir insan olan Lorca bu sayede parasal olarak hem rahat hem de zengin bir yaşam sürdü. Hoş bir çiftlik evinde çocukluğunu yaşayan sanatçı, bu yıllarını dadısının anlattığı masalları ve söylediği çingene şarkılarını dinleyerek büyüdü. Dadısının anlattığı masallar ve öyküler sayesinde sanki İspanyol ulus yaşamının tüm yönlerini ve zenginliğini tanıma ihtimali buldu. Yine babasının kendine aldığı , bizdeki gölge oyunlarına benzeyen kuklalar sayesinde tiyatroya alaka duydu ve zaferli tiyatro yapıtları verdi. Bu oyun onun muzip, neşeli ve çocuksu şahsiyetinde de ehemmiyetli katkılar sağlamıştır. Doğduğu kent olan Fuente Vaqueros’taki çiftlikderi taşınarak Grenada’ya taşındıktan sonra burada yaşadığı çingeneler arasında sıkı ilişkiler kurmuş onları gözlemleyerek, ananesel İspanyol ulus şiirini ve çingene şarkılarını dinleyerek geçirdiği gençliği onun şiirleri üzerinde büyük yer edinmiştir. Ayrıca Lorca’nın doğduğu kent olan Fuente Vaqueros’taki natürel , yaşamla iç içe civar onun fotoğraf zevkinin de büyümesini sağlamıştır. Yine gençlik yıllarından itibaren gezmeye ve Güncel yerler görmeye büyük alaka duyarak başta İspanya olmak üzere Güney Amerika ülkelerinin birçoğunu dolaşmıştır. Lorca’nın yaşamı gibi eğitim hayatı da oldukça renkli ve zengindir. Lorca , her zaman kendini yetiştirmeye çalışan ve hayatı gözlemlemek suretiyle sanatını yükselten bir anlayış içinde olmuştur.
Çocukluğunda itibaren içinde olduğu sanat ve bilme aşkını hiç kaybetmedi Lorca. Colegio Del Sagrago Corazon des Jesus isimli Cizvit mektebinden sonra Granada Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. İlk esaslı öğrenimini dini eğitim veren bir mektepte aldıktan sonra hayatı boyunca hep ilerici ve modern düşünceler içinde oldu. Yine Lorca hukuk okuduğu yıllarda müzik fotoğraf, tiyatro gibi sanatlarla yakından ilgilenerek dolu dolu bir sanat yaşamı geçiren Lorca ilk kitabını da yine bu yıllara denk gelen yıllarda yayınladı. Kitabını yayınladıktan sonra daha faal bir sanat yaşamı için bir yıl sonra başşehir Madrid’e yerleşti. Burada bulunduğu yıllar içinde oldukça zengin ve renkli bir sanat etrafı içinde oldu. Çocukluk yıllarında devamlı alaka duyduğu ve dadısının kendisine söylediği ulus mahsullerini akademik olarak incelemeye karar verip İspanyol Folkloru üzerine araştırmalar yaptı. Bu yıllarda farklı sanat alanlarından Rafael Alberti, Vicente Aleixandre, Juan Ramon Jimenez, Salvador Dali, Pedro Salinas ve Luis Bunuel gibi adlarla yakın arkadaşlıklar kurdu. Yayınladığı ilk kitabı sanat etraflarında büyük bir alkış topladı ve yaptığı değişik çalışmalarla beraber sanat camiası içerisinde halklar arası bir şöhrete sahip olmasını sağladı. 1930’da Amerika’ya çağrıldı, bir hayli konferans verdi. Arjantin, Brezilya ve Uruguay’ı gezdi. Gittiği bu ülkelerde hem kendi sanatı hakkında konferanslar verirken hem de bu ülkelerin sanat etraflarını tanıma ve sanat mahsullerini gözlemleme ihtimali buldu. İspanya’ya dönünce inanılmaz karmaşık ve çatışmalı bir etrafın içimde buldu kendini ve bu tarihten sonra onun hayatının en faal yarıyılında olduğunu görüyoruz.
Konferanslar, dolaşıcı tiyatrolar, şiir kitapları
Lorca daha hukuk fakültesinde okurken devrimci bir kimlik kazanmış ve bu istikamette v bir sanat anlayışı özümsemişti. Ve kendi sanatçılığını tanımlarken: “ben de her reel şair gibi devrimciyim.” İfadesini kullanır. İspanya’ya döndüğünde iktidarda sağcı bir hükümet bulunmaktaydı ve bir hayli cemiyetsel olay kanlı bir biçimde bastırılıyordu. Kısa vakit sonra iktidar solcuların eline geçince ülke Cumhuriyetçiler ve Kral yanlıları diye ikiye ayrılmış ağır bir çatışma etrafı başlamıştı. Bu şartlarda o da sanatını Cumhuriyetçilerden yana bir bayrak gibi kullanarak iyice sivrilmeye başlamıştı. Lorca devrimci tutumuyla sol etrafların “İspanya’nın kızıl çiçeği” diye belirlendi. Sağcı iktidarın paramiliter eforu olan Sicil Muhafız’ların karanlık yüzü üzerine yazdığı Sivil Muhafızlar Baladı onun için bir vefat fermanı oldu. Çatışmaların yayılması üzerine Madrit’deri doğduğu kent olan Grenada’ya gittiğinde Viznar Vadisi’nde Sivil Muhafızlar tarafından 19 Ağustos 1936’da yakalanarak hunharca mermiye dizilerek katledilir şair.
Lorca öldürüldükten sonra cesedi bilinmeyen bir yere götürülür bugün dahi tüm aramalara karşın cesedinin nerede olduğu bulunamamıştır.
Lorca’nın Sanat Anlayışı
Lorca ilk kitabını yayımladıktan sonra ne oranda büyük bir sanat dehası taşıdığı herkes tarafında tasdik edilmiştir. Yakın dostu ve Nobel Mükâfatlı şair olan Pablo Neruda onu şöyle anlatır: “Ne harikulade bir şair! Ondaki kadar yürekliliğe ve dehaya, heyecanlı bir kalp ve duru bir sese bir daha hiç rastlamadım. Federico Garcia Lorca, eli sarih bir illüzyonistti, bir neşe kaynağı idi. Lorca’da İspanya’nın bir çağını yaşamak olasıydı. Milletçi büyüme çağını. Gelip geçmiş o İspanya’yı aydınlatan biri. Hoş kokular saçan bir yasemin demeti.”
Lorca milletçi bir kimliğin sahibi devrimci bir şair olarak tiyatrolarıyla ulusu eğitmek ve eğlendirmek istemiş , dolaşıcı tiyatrolar yaparak devamlı milletle iç içe olmuştur. Ulusun içinde yaşayan bedelleri ve ezgileri derleyerek bunu sanatının temel malzemesi haline getirmiştir. Özellikle ilk şiirlerindeki temel emeli İspanyol ulus kültürünü canlı yakalamak ve dünyaya tanıtmaktı. Lorca her ne kadar sanatçılığın bir esin işi olduğunu kabul etse de diyalektik bir anlayışla sanatçının hayattan derledikleri ve duyularıyla edindiklerinin asıl sanat yeteneğini oluşturduğunu ifade eder. Hatta bunu bir dostuna şu sözleriyle belirtir: : “Ben şayet Gerçekten Yaradan-ya da şeytanın aidatı sayesinde ozansam, bir o kadar da kendi şiir tekniğim ve çalış¬mam, bir şiirin ne olduğunu bütün olarak öğrenmem sayesinde ozanım.” Der
Lorca yapıtlarıyle İspanyol milletinin yamanın anane ve modern arasındaki bocalayışını yapıtlarına yansıtır. Aşk, kandırma, kan davaları gibi temaları zengin folklorik diliyle evrensel bir stilde edebiyata aktarmıştır.
Yapıtları
Impresiones y paisajes İzlenimler ve Görünümler, 1918
Poema del cante jondo Cante Jondo Şiiri, 1921
Canciones Şarkılar, 1927
Primer romancero gitano Çingene Baladları, 1928
Poeta en Nueva York Şair New York’ta, 1930
Llanto por Ignacio Sánchez Mejías İgnacio Sançez Mejiyas’a Matem, 1935
Seis poemas gallegos Altı Galiçya Şiiri, 1935
Diván del Tamarit Tamarit Divanı, 1936
Sonetos del amor oscuro Kara Sevda Soneleri, 1936
Primeras canciones İlk Şarkılar, 1936
Libro de poemas Şiirler Kitabı, 1921